Kurtuluş Savaşı, 30 Ağustos 1922’de Büyük Zafer ile kazanılmış, 9 Eylül’de İzmir Yunanlardan temizlenmişti. Mudanya Mütarekesi imzalanmış, barışın tam anlamıyla kurulması için Lozan’da görüşmelere başlanmıştı. Tartışmalar çok zor geçiyordu.
Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkanlar, yeni Türkiye devletini ve onun temsilcilerini tanımaya hiç niyetleri yoktu. Büyük Millet Meclisinde ve halk arasında hoşnutsuzluklar yaşansa da Mustafa Kemal Paşa, kararlılıkla hareket ediyordu. Ancak, saltanatla hilafetin birbirinden ayrılması ve saltanatın tamamen kaldırılarak, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin elinde olması sağlandı.
Buna karşın, Halifelik makamı bir sorun olarak ortadaydı. Mustafa Kemal, işte bu konu da dâhil olmak üzere milletin nabzını yoklamak, bazı konularda milleti aydınlatmak gibi düşüncelerle ilk büyük gezisine Batı Anadolu’dan başlayacaktı.
15 Ocak 1923 günü önce Eskişehir’deydi Mustafa Kemal Paşa. “PAŞA HAZRETLERİ ESKİŞEHİR’DE” başlıklı haberin alt başlığında, “Paşa Hazretleri Eskişehir’ çeşitli meseleler hakkında önemli bir nutuk söylemişlerdir.” deniliyor ve şöyle devam ediliyordu:
“Eskişehir: 15 – Paşa Hazretlerinin bindikleri özel tren Eskişehir İstasyonunda duraklamada iken Eskişehir ahalisi, kurtarıcı Başkumandanımızın şehirde bulunmalarından dolayı neşe ve sevinç içindeler. Dükkânlar, resmî ve özel binalar bayraklarla donatılıyor; halk, küme küme sokak başlarına, istasyon civarına Belediye ve Hükümet Dairesi önlerine birikerek, Gazi Paşa Hazretlerinin şehre çıkmalarını bekliyor. Halkın bu istekli bekleyişin den haberdar olan Paşa Hazretleri, treni gece hareket edeceği için, sevgili annelerini yitirmiş olmalarından dolayı üzüntülerine rağmen halkla yakından görüşüp konuşmayı uygun görerek, saat üç buçukta Mutasarrıflık Dairesine geldiler.
Büyük kurtarıcı Başkumandanlarını kendi aralarında mültefit, munis tavırları ile gören halk, heyecan ve sevinç içinde alkışlıyor, binlerce insanın yüreğinden kopan (Yaşa!) sesleri ufukları tutuyordu. Düşmanın zulüm ve vahşetine uğrayan Eskişehir halkının, kendilerini kurtuluşa ulaştıran Türk milletinin güven ve mazhariyetine dayanan kahraman ordularımızın, dahi ve muzaffer Başkumandanına gösterdikleri saygı ve sevgi, insanın gözlerini yaşartacak kadar samimi ve ulvi idi.
Paşa Hazretleri, Hükümet Dairesi önünde askerî ve mülki erkân, Belediye ve Müdafaa-i Hukuk heyetleri tarafından karşılanarak Mutasarrıflık Odasına çıkmışlar ve düşmandan kurtardıkları memlekette yapacakları seyahatin, amacının, önce, zaferden bu yana talimde bulunan orduları görmek ve onların durumlarını araştırmak; ikincisi de orduların bulundukları bölgenin geniş olmasından dolayı Adana’ya kadar uzatmak istedikleri bu geziden yararlanarak, halk, Müdafaa-i Hukuk ve Belediye üyeleri ile pek yakından ilişki kurarak, onların istek ve ihtiyaçlarını kendi ağızlarından dinlemek istediklerini buyurmuşlardır.”
Mustafa Kemal Paşa, Vilayette başta mutasarrıf (vali) olmak üzere, orman, millî eğitim, veteriner müdürleri ile yüksek memurları, belediye başkanı ve meclis üyelerini, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı ve yöneticilerini toplar, onlarla yapar. Onlara sorular sorar ve kendisine yöneltilen konularda açıklayıcı cevaplar verir. İşte, Atatürk’ün Eskişehir konuşmalarının geniş özeti:
“Milletimiz fakir düşmüştür. Memleketimiz harap olmuştur. Bu fakrın ve harabinin esbabı muhtelifesi vardır. Bunların en mühimmi iktisadı mesailde geriliğimizdir ve bu geriliği tevlid eden yegâne sebep de yolsuzluktur. Bugün dünya yollara fevkalâde ehemmiyet vermiştir. Deniz yolları, kara yolları vücuda getirmişlerdir. Hatta Avrupalılar deniz yollarından gelerek bize rekabet bile ediyorlar, nitekim buğday mahsulü memleketimizde mebzulen yetiştiği halde, yollarımızın olmaması yüzünden bir taraftan diğer tarafa nakledemiyor ve dünyanın öbür ucundan meselâ Amerika‘dan gelen unları yemeğe mecbur oluyoruz. Yollarımızı asrın, terakkiyatı haziranın icap ettirdiği bir hali mükemmeliyete isal etmek lâzımdır. Ancak bu suretle memlekette hüküm süren fakru sefalete çaresâz olabiliriz.
Badehu matbuata nakli kelâm ile cehli umuminin izalesi için mekteplerin kâfi olmadığını, tahsil sininden yukarı olanları da düşünmek lâzım geldiğini ve bu vazifeyi de ancak matbuatın yapacağını dermeyan buyurmuşlar ve memleketimizin efkâr re temayülâtı, derecei temeddünü hakkında ancak matbuat vasıtasiyle harici tenvir etmek ve bu suretle aleyhimizdeki cereyanlara, kanaatlara nihayet vermek mümkün olabileceğini ilâve etmişlerdir. Bunun üzerine İstiklâl gazetesi sahibi Basri Bey, paşa hazretlerinin beyanat ve mütaleatım teyid ettikten sonra ajansların muntazaman gelmediğinden ve matbuat ile vaki olan neşriyata hükümet memurlarının husmâne nazarla baktıklarından Şikâyet eyledi. Paşa hazretleri muntazaman tamim edilmediğine Şimdi muttali olduklarını beyan ile badema ajansların her tarafa tebliği için dairei aidesinin nazarı dikkatini celb eyleyeceklerini raad buyurdular. Gazetelerdeki neşriyata memurinin hasmane bir nazarla baktıkları keyfiyetine de Şu suretle cevap vermişlerdir:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ve onun siyaseti hakikiyesini takip eden taşra memurini, sizin tasvir ettiğiniz zihniyette olmamak lâzımdır. Gazeteler mevcut olan kavanin dairesinde hürdür. Ancak bunun haricine çıktıkları zaman takibe maruz kalır. Gazeteler kanunun ve menafii umumiyenin hilâfına muamelâta Şahit ve vakıf oldukları takdirde neşriyatı lazımede bulunmalıdırlar.
Paşa hazretleri adliye mesailine nakli kelâm ederek kanunlarımızın irtibatı asriyeye tevfikan tanzim ve ıslah edilmesi lüzumundan bahsettikten sonra uzun bir nutuk irad buyurmuşlardır. Paşa hazretleri bu nutkunda Eskişehirlilerin mücadelei milliyemize ifa ettikleri hidemattan lisanı sitayişle bahs ve Lausanne konferansının iki üç senelik mesaili değil, üç dört asırlık mesaili tetkik ve hal ve fasla çalıştığını, murahaslarımızın istiklâl için fedayı canı göze almış bir milletin mümessilleri olarak müdafaatta bulunduklarını ve bunların blöfle veya sair suretle aldatılmaları imkânı olmadığını ve Avrupa devletlerinin eski zihniyetlerini terk etmek mecburiyetinde bulunduklarını beyan buyurarak demişlerdir ki:
Bu zihniyetin tebeddül ettiğine Şimdiden hüküm vermek doğru değildir. Mamafih bu tereddüdümüz baki kalmak şartıyla müspet bir zemin üzerinde kat‘i merahil edildiği zannolunabilir. Fakat eski Avrupa zihniyetinin tebeddülünü gösteren kuvvetli delailin mevcut olmamasına binaen bu müspet istikametin bir an içinde menfi olması da mümkündür. Biz bütün milletçe, hükümetçe ve meclisçe samimî surette sulh ve müsalemete taraftarız. Filhakika sulh hem kendi menfaatimiz hem de cihanın menfaati iktizasındandır. Buna muarız kaldığımızı müteaddit vesilelerle ispat ettik. Eğer Avrupa devletleri aleyhimizdeki fikirlerini tashih ve bunu fiilen izhar ederlerse sulhun akdine hiç bir mâni kalmaz. Buna rağmen behemehâl harbi idame etmek isterlerse Şimdiye kadar olduğundan ziyade kuvvetli bulunduğumuza ve daha esaslı netayiç istihsal edeceğimize emniyetimiz berkemaldir.
Badehu bu muvaffakıyatın esasını yeni Şeklimizde aramak lâzım geldiğini beyan buyurarak, mazideki seyyiatın milleti hiçbir zaman temsil etmeyen hükümet Şekil ve tarzlarından inbias eylediğini ve üç senelik mücadelatımızdaki muvaffakiyetin esbabı hakikiyesi ise idarei hükümeti milletin kendi eline almasından ibaret bulunduğunu ispat ile teşkilatı esasiye kanununun bazı mevadı mühimmesini dûrüdıraz tahlil ve teşrih buyurmuşlardır.”
YARIN: Mustafa Kemal Paşa İzmit’te