Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye ilişkin Avrupa Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 121’inci toplantısında kabul edildi. Bu nedenle de İstanbul Sözleşmesi ismini aldı.
Sözleşmede Türkiye de dahil 46 ülkenin imzası yer alıyordu. 32 ülke sözleşmeyi yürürlüğe koyarken, 11 ülke ise imzası bulunmasına rağmen sözleşmeyi yürürlüğe koymadı.
Türkiye sözleşmeyi yürürlüğe koyan ilk ülkeler arasında yer aldı.
İstanbul Sözleşmesi, 24 Kasım 2011’te Meclis’teki tüm partilerin ortak oylarıyla kabul edildi. Son dönemde Türk aile yapısına zarar verdiği, eşcinsel ilişkileri ve evlilikleri özendirdiği gerekçesiyle İstanbul Sözleşmesi tartışmaların odak noktası olmuştu.
“HER ZAMAN GÜÇLÜ KADIN GÜÇLÜ TÜRKİYE DİYECEĞİZ”
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, sosyal medya hesabından, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine ilişkin açıklama yaptı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, şunları kaydetti:
“Dünden bugüne Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde kadınların toplumsal, ekonomik, siyasi ve kültürel hayata daha fazla katılmaları için verdiğimiz mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyoruz. Kadınlar, hayatın nesnesi değil öznesidir! Her zaman ‘Güçlü Kadın Güçlü Türkiye’ diyeceğiz.”
“KADIN HAKLARININ TEMİNATI ANAYASAMIZ’DIR”
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Twitter hesabından Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine ilişkin açıklama yaptı.
“Güçlü Kadın Güçlü Türkiye” etiketiyle yaptığı paylaşımda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde 2002’den bu yana Türkiye’deki tüm kadınların siyasi, ekonomik ve sosyal hayata katılımını desteklemek için önemli düzenlemeleri hayata geçirdiklerine dikkati çeken Selçuk, şunları kaydetti:
“Kadın haklarının teminatı, Anayasamız başta olmak üzere, iç mevzuatımızdaki mevcut düzenlemelerdir. Hukuk sistemimiz ihtiyaca göre yeni düzenlemeleri hayata geçirebilecek kadar dinamik ve güçlüdür.
Kadına yönelik şiddet her şeyden önce bir insanlık suçudur ve bu suçla mücadele bir insan hakları meselesidir. Aslolan ilkelerdir. Bu doğrultuda şiddetle mücadelemizi dün olduğu gibi bugün de yarın da ‘sıfır tolerans’ ilkesi ile kararlılıkla sürdüreceğiz.”