Bakan Özer, Bengü Türk’te Eğitim Gündemini Değerlendirdi
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Bengü Türk’te canlı yayımlanan Gündem Özel programında eğitim gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakan Özer’in değerlendirmelerinden öne çıkan bazı başlıklar şöyle: Millî Eğitim Bakanlığı olarak eğitimin tüm kademelerinde kalite odaklı çok boyutlu iyileştirmeler yaptıkça ülkemiz, daha müreffeh bir ülke olacaktır. Millî Eğitim Bakanlığı olarak tüm eğitim birimlerimizde fikrî mülkiyetle ilgili yatırımlarımızın ödüllerini alıyor olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Başarılı bir şekilde sonuçlanmak üzere olan LGS sürecinde öğrencilerimizin %98’inin istedikleri okullara yerleştiklerini görmekten mutluluk duyuyoruz. 2021-2022 LGS sürecinin en dramatik artışı, mesleki teknik eğitime yönelişte gerçekleşti. 2022-2023 eğitim öğretim yılı hazırlıklarına 17 Haziran’da okulları kapatır kapatmaz başladık ve okullarımızın temizlikten kırtasiyeye her türlü ihtiyacını temin etmek üzere tüm ekiplerimizle ülkemizin her yerinde, sahada aktif olarak çalışıyoruz. 2022-2023 eğitim öğretim döneminde ilk kez ders kitaplarıyla birlikte yardımcı kaynaklarımız da öğrencilerimizin masasında olacak. İlk defa bu yıl temel eğitime de bütçe göndermeye başladık. Eğitimde tüm kademedeki okulların temel ihtiyaçlarını karşılıyoruz.
Bugün eğitim sistemimizde 1,2 milyon öğretmenimiz var ve bu sayının yüzde 70’i son 20 yılda atanmış. Bu yıl atamalarda okul öncesine ağırlık verdik 10 yıllık öğretmen, uzman öğretmenliğe başvurabilir. 180 saatlik eğitim alarak sınavdan başaralı olan öğretmen 1 derece alır ve artı eğitim öğretim tazminatı hakkı kazanır. Yüksek lisans yapmış olan öğretmenimiz bu sınavdan muaftır. 10 yıllık uzman öğretmen, başöğretmenliğe başvurabilir. 240 saatlik eğitim alarak sınavdan başaralı olan öğretmen başöğretmen unvanı alır. Öğretmenlik kariyer basamakları, öğretmenlerin özlük haklarını iyileştirecek bir sistem. Türkiye’de kariyer sisteminde sınav yapılmayan hiç bir alan yok. Sınavsız bir kariyer sistemi inşa etmek mümkün değil. Uzman veya başöğretmenlik sınavımızda öğretmenlerimizin yeterliliklerini ölçmüyoruz. Bu sınav, sadece alınan eğitimi değerlendiren bir sınav. Türkiye’de öğretmenlerimiz lisansüstü eğitim konusunda istekliler. Bu isteği kariyer sistemiyle birleştirme kararı aldık.
“Öğretmenlerimiz eğitim sistemimizin biricik varlıklarıdır” Uzman veya başöğretmenlik sınavında biz öğretmenlerimizin öğretmenlik yeterliliklerini ölçmüyoruz. Bu sınav, sadece uzman öğretmenlikte 180, başöğretmenlikte 240 saat alınan eğitimi değerlendiren bir sınav. Türkiye’deki öğretmenlerimizin lisansüstü eğitimi tamamlama oranları OECD ülkelerine göre çok düşük. Türkiye’deki öğretmenlerimiz bu konuda istekliler. Bu isteği kariyer sistemiyle birleştirelim ve master yapan öğretmenimizi uzman öğretmen, doktora yapan öğretmenlerimizi de başöğretmen yapalım istedik. Milletin iradesinin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. 1 Ekim’de açıldıktan sonra ilaveler gelir. İlave iyileştirmeler yapılır. Bize düşen, Millî Eğitim Bakanlığı olarak onları uygulamaktır. Sınavı geçemeyen, öğretmen olarak çalışmaya devam edecek. Herhangi bir problem yok. Zaten her yıl bu sınav tekrarlanacak. Dolayısıyla öğretmenimiz bir daha sınava girmek istemiyorsa önümüzdeki yıla kadar tezsiz yüksek lisans yapabilecek herhangi bir alanda. Kariyer sisteminin gerektirdiği şekilde süreçle ilgili işleyen bir mekanizma var, sonuçta her öğretmen öğretmendir.
Başöğretmen de öğretmen, uzman öğretmen de öğretmendir. Şu an itibarıyla eğitim sisteminde, yani bu kanun 14 Şubat 2022 yılında yayınlanmadan önce eğitim sistemimizin içinde 75 bin 701 uzman öğretmen var, aynı zamanda başöğretmen de vardı. Öğretmenlerimize yardımcı olmak için çalışıyoruz. Mesela, örnek kitapçıkla ilgili bir çalışmamız yoktu. Örnek kitapçık yayımlayarak öğretmenlerimizin tedirginliğinin ortadan kalkmasıyla ilgili bir çalışma başlattığımızı da kamuoyuna duyurduk. Öğretmenlerimiz eğitim sistemimizin biricik varlıklarıdır. Öğretmenlerimiz ne kadar güçlü olurlarsa eğitim sistemimiz o kadar güçlü olur. Türkiye Cumhuriyeti devleti de o kadar güçlü olur. “12 Eylül’de okullarımızı açacağız” 1 Eylül’de öğretmenlerimiz normalde okula gelecekti. 1-2 Eylül’de okullarda eğitimler başlayacaktı. Buradan tüm öğretmenlerimize müjdeyi verelim. Öğretmenlerimiz 1-2 Eylül’de idari izinli sayılarak 5 Eylül’de okula gelerek hazırlık süreçlerine dâhil olacaklar. Öğretmenlerimizin mesleki gelişimlerini, kişisel gelişimlerini desteklemek için çok ciddi yatırım yapıyoruz. Öğretmenimizi ne kadar desteklersek eğitim sistemimiz o kadar güçlü olur. Bu bilinçle ilk defa öğretmenlerin mesleki gelişimlerinde paradigma değişimine gittik. Yani Bakanlık olarak merkezî bir planlamadan uzaklaştık. Tamamen okul temelli mesleki gelişim programına odaklandık. 2020 yılında Bakanlığın düzenlemiş olduğu merkezî ve mahallindeki eğitimlere katılan öğretmenlerin sertifika sayısı 1.2 milyon. Öğretmen başına düşen eğitim saati, 44 saat. 6 Ağustos’ta ben göreve başladım ve hızlı bir şekilde öğretmenlerle ilgili önceliklerimizi belirleyerek süreçleri hızlı bir şekilde yeniledik ve 2.9 milyon öğretmene ulaştık. Düzenlemiş olduğumuz eğitimler sayesinde öğretmen başına düşen eğitim saati, 94’e çıkarak son on yılın en yüksek rakamına ulaştı. Bu seneki hedefimiz, her öğretmenin en az 120 saat mesleki gelişim eğitiminden yararlanması. Gerçekten öğretmenlerimiz sadece eğitim, öğretimde değil, Kovid sürecindeki vefa çalışma gruplarından diğer alanlardaki desteklerine kadar illerimizde, ilçelerimizde, mahallelerimizde, köylerimizde ülkenin yüz akı. Biz de Bakanlık olarak onların çalışma koşullarını iyileştirmek, daha iyi noktaya taşıyabilmek ve özellikle bu süreçte kişisel gelişimlerini desteklemek için istedikleri eğitim ile ilgili de her türlü desteği verdik vermeye de devam edeceğiz.
Geçen sene 2021-2022 eğitim öğretim yılı 6 Eylül’de başladı, biliyorsunuz. Devir teslim töreninde açıkça bir şey söyledim: Dedim ki okulları açmamız için vakaların sıfırlanmasını beklemeyeceğiz. Beklemeye tahammülümüz yok çünkü bir buçuk yıl okullar kapalı kaldı. Okullar sadece eğitim öğretim yapılan yerleri değil. Eğitim sistemini düşünün… 18,9 milyon öğrenci, 1,2 milyon öğretmen… Eğer siz bu devasa ölçeğe sahip olan bir eğitim sistemini Kovid sürecinde normalleştiremezseniz Türkiye’nin normalleşmesini bekleyemezsiniz. Biz bir taraftan gençlerimizi yetiştirmekle ilgili bu İnisiyatif alarak süreci kararlı bir şekilde götürdük. Aynı zamanda Türkiye’nin de normalleşmesini hızlandırdık. Onun için ben tüm öğretmenlerimize, en içten şükranlarımı sunuyorum. Bu şükranın da teşekkürün de bir nişanesi olarak söz verdiğim gibi tüm öğretmenlerimize ve idari personelimize hem birinci dönem sonunda hem de ikinci dönem sonunda başarı belgesi verdim. İlk defa Millî Eğitim tarihimizde ilk defa, bir Bakan tüm öğretmenlere ve idari personeline yılda iki defa başarı belgesi vermiş oldu. Vakalar artıyor ama grip seviyesinde geçiriliyor. Yeni oluşan durumlara göre, yeni değerlendirmeler yaparız ama mümkün olduğu kadar okulları açık tutmak… Bizim irademiz bu yönde. Millî Eğitim Bakanlığı olarak yaz okullarını devreye soktuk. Yaz okullarını devreye sokmamızın iki amacı vardı: Birinci amacı, bizim öncelik verdiğimiz yerlerde eğitim öğretim başlamadan süreçleri hızlandırmak. İkinci amacı da öğrencilerimizin sosyalleşmesini artırarak Kovid’den kaynaklanan dezavantajlı durumlarını telafi etmek ve onları daha sağlıklı bireyler olma yolunda desteklemek. Bakanlık olarak dil eğitimini önemsiyoruz. Yani ana dil Türkçe eğitimini, matematiği de bir dil olarak görüyoruz. Hepimizin malumu, tüm dünyada göç var, kırsal bölgelerden şehirlere doğru ama özellikle Kovid-19 salgınından sonra yavaş yavaş göçün tersine döndüğünü gördük. Köylerimizde şu anda kullanılmayan okullarımızı vatandaşımızın hizmetine açalım istedik. ilkokul olarak kullanma imkânı varsa ilkokul olarak… Bunun için hemen yönetmelik değişikliği yaptık ve köy okullarına öğrenci sayısına bakılmaksızın açılabilme imkânı getirdik. Anaokullarında bir ana sınıfının açılması için 10 olan öğrenci sayısını 5’e düşürdük. Sadece bu düzenlemeyle 1.800 köyde yaklaşık 20 bin öğrencimiz ana sınıflarıyla buluştu.
ÖSYM Başkanlığının disiplin amiri YÖK Başkanlığıdır Aynı zamanda köy okullarına halk eğitimi merkezleri kuralım istedik. Dolayısıyla biz halk eğitimi merkezleriyle şehirlerde değil, bu köy okullarıyla bütünleştirerek köyde yaşayan vatandaşlarımızın herhangi bir yere gitmeden rahat bir şekilde erişilebilecekleri fiziki mekânlarda istedikleri kursları alabilme imkânı getirdik. Aslında çok farklı bir modele doğru evlenmeye başladı çünkü bir köyde çocuğuyla ebeveyni aynı eğitim kurumunda bütünleştirme imkânı oldu. Bir taraftan halk eğitimi merkezlerinde kadınlarımız dikiş nakıştan tarım ve hayvancılığa çeşitli kurslar aldı. Yan tarafta da torunu veya kızı, oğlu anaokulunda veya ilkokulda eğitim almaya başladı. Dolayısıyla bir merkez olma potansiyelini güçlendirdik. Hedefimiz, yeni eğitim öğretim başlayana kadar tüm Türkiye’de 1000 köy okulunu yaşam merkezine dönüştürmek. Bununla ilgili çalışmalar da çok başarılı bir şekilde devam ediyor. Yakında kamuoyuyla da paylaşacağız. Çabamız, yılın sonuna kadar da tüm köy okullarını köy yaşam merkezlerine dönüştürebilmek. Sanki Millî Eğitim Bakanlığı, KPSS sürecinden sorumluymuş gibi bir algı oluştu. ÖSYM idari, mali olarak özerk bir kurumdur. ÖSYM Başkanlığının disiplin amiri YÖK Başkanlığıdır. Dolayısıyla YÖK’le ilişkisi vardır. Zaten biliyorsunuz o süreçte YÖK, inceleme başlattı. Bizim yaptığımız sınavlar da denetime açıktır. Bir problem olduğu zaman zaten biz Bakanlık olarak teftişimizi, tüm inceleme sistematiğimizi kendimiz yaparız çünkü Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz çeşitli sınavlar yapıyor, sadece LGS’yi yapmıyor. Kamu kurum ve kuruluşlarına da hizmet veriyor. Biz gerekli incelemeleri yapıyoruz. Dolayısıyla bir problem olduğu zaman da deriz ki burada bir problem var, bununla ilgili şunları yaptık deriz açık yüreklilikle. Öğretmenlerimizi mağdur etmeyecek şekilde, mümkün olduğu kadar da özürlerini kabul edecek şekilde süreçleri yöneteceğiz. Özel Eğitim Kurumları Okullarımızın temizlik ve güvenliğiyle ilgili daha önceden toplum yararına çalışma programıyla ilgili çalışmalar oldu, biz bu süreci de takip ediyoruz inşallah yakın zamanda okullarımızın öncelikli olarak temizliğiyle ilgili destekleyecek mekanizmalarla okullarımızı da destekleyeceğiz. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğümüz sektör temsilcileriyle, öğretmenlerimizle müzakerelerini halen devam ettiriyor. Özel öğretim kurumlarında sınıf mevcut sayısını 24’ten 30’a çıkarttık. Bunun gibi hem öğretmenlerimizin ücretleriyle ilgili hem SGK kayıtlarıyla ilgili konulardaki tüm talepleri arkadaşlarımız alıyorlar, süreçleri de suhuletli bir şekilde yönetmeye çalışıyorlar. Kitap hayatımız…
Yıllardan beri şikâyet ettiğimiz konu; çocuklarımızın, gençlerimizin, vatandaşlarımızın kitap okuma kapasitesini artırmayla ilgili yıllardan beri özlem var. Biz Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayesinde 26 Ekim’de bir kampanya yaptık. 16 bin 361 adet kütüphane yaptık. İkinci adım olarak kitap sayısını artırmaya çalıştık. 28 milyon kitap vardı eğitim sistemimizde, şu anda 75 milyon. İstanbul’dan başladık, geçen gün de Ankara’da devam ettik; yaşayan insan hazinelerimizin isimlerini kütüphaneye vermeye başladık. Mesleki Eğitimler Her Ülke İçin Kritik Eğitim Türü Yani nihayetinde varmak istediğimiz şey şu: Kütüphanelerimiz okullarımızın kalbi olsun, kültür-sanat etkinlikleri kütüphanede olsun, öğrencilerimiz sürekli kitapla temas etsinler. Bu eğitimde fırsat eşitliği için de çok kritik bir şey. Bazı okullarda kütüphane var, bazılarında yoksa bu eğitimde fırsat eşitliği için sıkıntılı bir durumdur. Çok mutluyuz, çok başarılı bir süreç oldu. Mesleki eğitim her ülke için kritik bir eğitim türü. İş gücü piyasasına çok duyarlı bir eğitim, dolayısıyla iş gücü piyasasının talep etmiş olduğu becerileri-yetenekleri olan insan yetiştirmesi lazım ki o iş gücü piyasası da ekonomik kalkınmada yeterli insan kaynağıyla desteklenerek atılım yapabilsin, ülkenin refahını artırabilirsin. Mesleki eğitimle ilgili kronik problem, 28 Şubat sürecinin bir ürünüdür. 1999’daki katsayı uygulaması, bu ülkeye inanılmaz maliyetler üretti. Başarılı öğrencileri meslek liselerinden uzaklaştırdı, aynı imam hatip liselerinden uzaklaştırdığı gibi. Okullar arası başarı farkını çok derinleştirdi, eğitimde fırsat eşitliğini zayıflattı, bir sürü problem. Biz Bakanlık olarak şunu yapmaya çalıştık: Biz, işgücü piyasasına eleman yetiştiriyorsak mesleki eğitimle, sektörün mezun vermesini beklemeyelim, sektörü tüm süreçlerimize katalım. Mesleki Eğitime Yönelme Artmaya Başladı Giderek mesleki eğitime yönelme artmaya başladı. Ama en kritik şey, akademik olarak başarılı öğrenciler mesleki eğitimi tercih etmeye başladı. Artık meslek liseleri yüzde 1’lik başarı diliminden öğrenci almaya başladılar. Meslek liseleri artık üretiyor, ürettiğini de inovatif bir şekilde geliştiriyor. Meslek liseleri artık yurt dışına ihracat yapıyor. Mesleki eğitim merkezleriyle ilgili 25 Aralık 2021 tarihinde 3308 Sayılı Mesleki Eğitim Kanununda çok önemli düzenlemeler yapıldı. Haftada 1 gün okula gidiyor, 4 gün işletmede beceri eğitimi alıyor. Düzenlemeden önce Türkiye’de 159 bin çırak, kalfa, usta vardı, şu anda 600 bin. Yılın sonuna kadar Sayın Cumhurbaşkanımız açıkladı, hedefimiz 1 milyon gencimizi mesleki eğitim merkezleriyle buluşturmak. Bilim ve sanat merkezlerinin erişilebilirliğini artırmak için sayısını artırdık, önce 185’e çıkardık 2021 yılı itibariyle. 2022’de de hedefimiz 350 tane BİLSEM olmasıydı, 360’lara ulaştık şu anda. Dolayısıyla bilim sanat merkezlerimizde sağlamış olduğumuz eğitim programlarıyla beşeri sermayemizin niteliğini artırmak, işte bahsettiğiniz robotik kodlamadan işte uzay teknolojilerine kadar tüm alanlarda, bilim alanında, aynı zamanda sanat alanında da, görsel sanatlarda, resimde, diğer alanlarda öğrencilerimizi desteklemeye devam ediyoruz. “Bizim biricik sermayemiz var, o da gençlerimiz” Çünkü bizim biricik sermayemiz var, o da gençlerimiz, beşeri sermayemiz. Onun niteliğini ne kadar artırabilirsek, o kadar güçlü olacağız. İşte bilim sanat merkezlerindeki bu aslında Milli Eğitim Bakanlığının yapmış olduğu fikri mülkiyet çalışmaları bilim sanat merkezlerinde hızlı karşılık buldu. Öğrenci başarı araştırmalarıyla ilgili bir PISA çalışması var, bir de TIMSS var. PISA, 15 yaşındaki anadil okuryazarlığı, matematik ve fen okuryazarlığını ölçüyor, belli yıllarda döngülerle; 3 yıl, 4 yıl PISA-TIMSS değişiyor. TIMSS’de de 4. ve 8. sınıfta matematik ve fen okuryazarlığı. Milli Eğitim Bakanlığı son 20 yılda öğrenci sayısını bu kadar artırmasına rağmen PISA ve TIMSS’in her döngüsünde bir önceki döngüsünden daha yüksek performans sergiliyor. Artık bundan sonraki hedefimiz sadece puanı artırmak değil, OECD ortalamasını da PISA sonuçlarında yakalamak, onunla ilgili de süreçlerimizi iyileştirmeye çalışıyoruz. (BSHA)