11 Temmuz 2023 Salı
Karanlık, yine uykusunda yakalamıştı. Uzun günler ve geceler boyu göremediği rüyaları hayatında artık yok gibiydi. Boş boş tavana bakarken birden aklına geldi. Bir tek kendisi mi uyuyamıyordu.! Öylesine bir uyku eksikliği vardı ki hayatında, ölümün getireceği derin uyku ve sessizlik bile şuan ki haletiruhiyesinden iyi olurdu.
Ne olmuştu da dünya bu kadar saçma, memleket bu kadar cahil ve hayat bu kadar anlamsız hale gelmişti. Çeyrek asır önce bir virüs yayılmıştı. Adına bilgi çağı dedikleri, internetin, televizyonların, cep telefonlarının ve teknolojinin hakim olduğu bir dünya oluşmuştu… Kuşkusuz, insanoğlu tarihte hiç olmadığı kadar çabuk bir şekilde bilgiye ulaşabiliyordu. Bir tuşla uzaya ve derinliklerine gidebiliyordu. Buna rağmen insanlar tarihte hiç olmamış bir şekilde kirli ve yanlış bilgiye de maruz kalıyordu. Televizyonlar insanları bir aptal kafaya dönüştürüyordu. İşte böylesine absürd günlerde uyuyamıyordu Bay Hiç kimse.
Evet kendine hiç kimse diyordu. Herkes olmayan ama aynı zamanda herkes gibi bu hastalığa yakalanmış olan biri… Cehalet öylesine bir boyuta ulaşmıştı ki, çocukları ve sevgili eşi olmasa muhtemelen ölüm daha tatlı gelecekti. Düşünüyordu, düşünüyordu, düşünüyordu ve her şeyin sonunda boka sarıyordu hikaye. Cehaleti bitirecek bir aşı, ilaç veya yeni bir yöntem gerekliydi. O kendini kitap okuyarak ve çözüm üzerine düşünerek geliştiriyordu. Sonuç olarak şunu dedi ve yatağından kalktı : ‘’ En büyük cehalet kitap okumaktır. Size ne kadar eksik olduğunuzu ve binlerce kitap daha okumanız gerektiğini hatırlatır… ‘’
Hiç kimse işe doğru giderken kendisiyle aynı kıyafeti giymiş milyonlar gördü. Bir şey yapmalı diye düşündü. Hepsinin hikayesini yazacağını ve tüm insanların da bunu okuyacağına dair söz verdi…
Yazar; Hadican Canbeyli
‘’ Burası için en güzel sözü sadık hoca söylemiştir. ‘ Ne demiştir ? Hayal kırıklığının başkenti…’’ Vizontele filminden.
Platonik bir aşık sevdası için her şeyi yapar. Tüm hayatını, emeğini ve her şeyini ona verir. Tıpkı fakirin torosu gibidir. Espirili bir şekilde şöyle denir ya ‘’ Toros hiç kimseyi yarı yolda bırakmadı, ama parayı bulanlar torosu uygun bir köşede terk etti. ‘’ Şuan toplum olarak terk edilmiş bir Toros gibi ya da sokakta uyuyan aşıklar gibiyiz. Sevdamızı 20 yıldır kalbimizde büyüttük, aşka yorduk her şeyi ve yeni bir başlangıç dedik… Sonuç; Toros gibi terk edildik.
Kemal Sunal’ın Orta Direk filminde meşhur bir kahve sahnesi vardır. Şaban çay parasını ödemek için masaya 10 lira koyar, ama kahveci çaya zam geldiğini ve 20 lira olduğu söyler. Bunu üzerine fakir orta direk o güzel monoloğu söyler: ‘’ yine mi zam geldi. Zama zam, zammına zam. Zammmm… ‘’ der ve bayılır. Kahvedekiler direk söylemeyin alıştıra alıştıra deyin şu garibe…
Günümüzde ise tam tersi oluyor : ‘’ bütün zamlar üst üstte açıklandı. Sanki biri karşımıza çıkmış ve platonik aşık olan bize şöyle dedi: ‘’ artık alışmış olman lazım. Motorlu taşıtlar vergisi, yurt dışı telefon kayıt ücreti, kdv, ötv, xyz,zxc vb. her şeye zam yapıyorum. Beni sevmeye devam aşkısı, birkaç ay sonra yerel seçimler var. Sen bana sevdalısın biliyorum. Başkasına gönül veremezsin, buna hakkın yok çünkü, gerçi bunu yapacak yürek ve bilinçte yok sende. Belediyeleri de bana ver; asıl zammı ve gerçek aşkı o zaman göreceksin… ‘’
YAZAR: Hadican Canbeyli
.
Öyle bir ülke düşünün ki; enflasyon % 150’yi aşmış, iğneden ipliğe her şeye her gün zam gelmekte, cumhuriyet tarihin en fazla bütçe açığı verilirken en basit bir fabrikada işe girebilmek için bile torpil zorunlu… Böyle bir ülkede muhalefetin seçimi kazanması kadar kolay bir şey olamaz. Fakat zor olan yapıldı ve seçim kaybedildi…
6 adet birbirine benzemeyen parti bir araya geldi. Çünkü güçlü bir lider ve iktidara karşı bütün muhalefetin birleşmesi gerekiyordu. % 2 bile oyu olmayan 4 parti ( Deva, Gelecek, Saadet, Demokrat parti ) ile ana muhalafet partileri CHP VE İYİ Parti birleştiler. Demokratik bir ülkede olması gereken her şey yapıldı. Ortak metin yazıldı, anayasa hazırlandı ve seçim sonrasına dair vaatler verildi. Fakat Recep Tayyip Erdoğan’ın Terör suçlaması ve güvenlik söylemleri seçmen tarafından sahiplenildi. Bu toplum başına ne gelirse gelsin güvenlik, bölünme ve terör konusunda hassas algılara sahip. Demek ki farklı bir siyaset anlayışı lazım. Yeni bir söylem, yeni bir umut ve zihniyet değişimi gerekli…
Millet ittifakına soruyorum:
Seçimi sadece Kemal Kılıçdaroğlu’mu kaybetti. Yedi yardımcı ve hiçbir çalışma yapmayan Milli görüş liderleri kaybeden tarafta değiller mi? Ülkemizin içinden geçtiği zor koşulları farklı bir yazıda dile getireceğim. Fakat bu mağlubiyetin sorumlusu kim? Meral Akşaner çok mu başarı oldu da partisinin başında. Diğer 4 küçük partide zaten demokratik bir duruş yok maalesef. Asıl soru şu: ‘’ Kemal Kılıçdaroğlu niye hala o koltukta oturuyorsunuz? Kaybettiğiniz seçimler çift hanelere çıkmışken daha neyi bekliyorsunuz…!
Bu aslında sağı-solu, islamcısı, ateisti, Kürdü ve Türk’ü ile bir zihniyet sorunudur. Bizim toplumda istifa etme etiği, kültürü ve davranışı yok. Çünkü sorumluluk alan kimse yok.
Alice ve tavşan harikalar diyarında yol alırken karşılarına iki farklı yol çıkar. Alice tavşana hangi yoldan gidelim diye sorunca, ibretlik bir cevap alır: ‘’ Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin bir önemi yoktur. ‘’ Değişim isteyen Ekrem İmamoğlu’na şu soruları sormak lazım : ‘’ lider değişince başarılı olabilecek misiniz? , Partiyi nereye götüreceksiniz, Cumhuriyet Halk Partisinde neyin değişmesi lazım?
Bu değişimi sağlayacak cesur, kararlı, dirayetli, ne yapmak istediğini bilen, sağlıklı, net, anlaşılır bir siyaset anlayışına sahip öncülere ihtiyaç var. Ana muhalefet partisinde böyle liderler varsa, Kemal Bey hala niye o koltukta…
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa
AŞIK VEYSEL Şatıroğlu
Demokrasi üzerine en güzel tanımı Aşık Veysel yapmıştır. Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başk’olmasa dediğinde, bir arada yaşayan insanların farklı düşüncelere sahip olabileceğini ve bununda bir zenginlik olduğunu vurgulamıştır. Demokrasi üzerine birçok görüş, tanım veya bakış olsa da modern yaşamda demokratik diyebileceğimiz sistemlerin çok temel özellikleri vardır. Bunları açıklamadan önce etimolojik olarak ‘’ demokrasi ‘’ kavramının kökenini, yüzyıllar önce ilk kez nerede kullanıldığını ve geçirdiği tarihsel evrimi açıklayacağız.
Antik Yunan kökenli bir kavram olan demokrasi, etimolojik olarak Demos’u Yunanlılar ‘’ Fakirler ‘’, ‘’ çoğunluklar ‘’ anlamında kullanırken bazen de ‘’ insanlar ‘’, halk ve Atinalılar olarak kullanmışlardır. Bu açıklamalara bakılacak olursa, demokrasiyi eleştiren Aristokratlar kendileriyle savaşan halkı küçümsemek için bu kavramı ‘’ fakirler ‘’ şeklinde kullanmışlardır. Antik Yunan’da Demokratia Atina’nın ve diğer Yunan şehirlerinin yönetim şekillerini açıklamak için kullanılıyordu. Etimolojik analiz üzerinden gidecek olursak demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesidir. [1]
Robert Dahl’ında belirttiği gibi Yunanca Demos, ( insanlar) ve kratos ( yönetmek), sözcüklerini birleştirerek ‘’ demokrasi ya da demokratia ‘’ terimini ilk kullanan Yunanlılar – büyük ihtimalle Atinalılar – olmuştur.[2]
Bu açıklamalardan hareketle demokrasiyi ‘’ halkın iktidarı ” ya da ” iktidarın halka ait olması şeklinde ifade edebiliriz. ‘’ Özetle halkın kendi kendini yönetmesi olarak hayata geçen demokraside, yöneticilerin adil, özgür ve düzenli seçimler yoluyla halk tarafından seçildiği bir demokratik sistem olarak tanımlayabiliriz.
Oysaki buradaki halk, ( demos ) kavramı, siyasal kavrayış olarak, ‘’ özgür, toprak ve köle sahibi, erkeklerden oluşan topluluğa verilen addır. ‘’ mülksüzler, ücretliler, kadınlar ve yabancılar ‘’ siyasal topluluk olan demosun parçası ve muhatabı değil, yalnızca ona tabi unsurlardır.[3]
Modern demokrasi ile kıyaslayacak olursak Antik Çağ Yunan Demokrasisi, daha ilkel ve kendi dönemine göre ilerici bir sistemdi. Monarşi ve tiranlığı yıkan Yunanlılar halk mahkemeleri ve halk meclisleri kurup şehirleri yönetmişlerdir. Şair Solon’un[4] koyduğu yasalar ile yurttaşlık bilinci ve demokratik kurallar uygulanmıştır. Demokratia sistemi 200 yıl uygulandıktan sonra kilise, din, Romalılar vb. birçok sebepten dolayı Yıkılmıştır.
1500’lü yılların ortasında başlayan coğrafi keşifler batı dünyasında birçok şeyi değiştirdi. Galileo’nunda dediği gibi ‘’dünya dönüyordu‘’ ve kilisenin dediği birçok şey yalandı. Martin Luther[5] kilisenin cehennemden tapu satmasına karşı çıkmış ve kutsal kitabı Latinceden Almancaya tercüme ederek Protestanlık mezhebinin ortaya çıkmasına sebep olmuştu. İtalya’da başlayan Rönesans ( Yeniden doğuş ) hareketlerinde antik çağ yunan dünyasından yapılan çevirilerin etkisi çok büyüktü. Bütün Avrupa’da akılcılığın, bilimin, rasyonel düşüncenin ve felsefenin çağı başlıyordu. Özellikle İngiltere’den başlayan sanayi devrimi dünya tarihini değiştirecek sonuçlar doğuracaktı. Amerikan kolonilerinin İngilizleri yenmesiyle imzalanan bağımsızlık bildirgesi, Fransız devriminin yarattığı ulusçuluk ve özgürlük idealleri yeni bir çağı başlatıyordu. Özgür, bireysel düşünen ve kendi kendini yönetebilen kişilerden oluşan bir toplum oluşuyordu. Günümüzdeki modern toplumlar oluşmadan önce faşizm, nasyonel sosyalizm ve Adolf Hitler gibi kötü örnekler yaşanmış olsa da yine de demokrasiyi sahiplenmeliyiz.
Her toplumun, partinin veya ülkenin farklı anladığı ‘’Modern Demokrasi‘’ tam olarak nedir? Hiç düşündünüz mü? Günümüzde bir ülkenin veya sistemin modern sayılabilmesi için bazı özellikler vardır. Öncelikle madde madde açıklayalım:
Tabi bunlara basın özgürlüğü, din ve vicdan hürriyeti, ifade özgürlüğü, çoğulculuk, şeffaflık ve katılımcı demokrasiyi ekleyebiliriz. Herkes istediği şeye inanıp savunabilir. Çoğunluğun kararları geçerli olsa dahi azınlık haklarının korunması ve yaşatılması modern demokrasinin temelidir. Liyakat ve fırsat eşitliğinin her aşamada sağlandığı bir sistem olan demokrasi için Abraham Lincoln şunu söyler: ‘Halkın halk tarafından halk için idaresi’.
Demokrasi egemenliğin kullanılış biçimine göre 3’e ayrılır; Doğrudan demokrasi, yarı doğrudan ya da temsili demokrasi, son olarak da temsili demokrasi şeklindedir. Halkın devlet kararlarını doğrudan aldığı ve temsilcilerin ( milletvekili, belediye başkanı, meclis üyeleri, cumhurbaşkanı, başkan veya başbakan vb. ) olmadığı bir yönetim şeklidir. Antik çağda Yunan şehirlerinde uygulanmıştır.
Yarı doğrudan-temsili demokrasilerde ise temsilciler vardır. Yönetimi halk bunlara bırakmıştır. Gerektiği durumlarda referandum, cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi vb. uygulamalarla halk direk kararlara ortak olur. Halkın temsilciler seçerek yönetildiği sisteme ise temsili demokrasi denir. Zaten günümüzde en yaygın kullanılan yönetim biçimi temsili demokrasidir. ABD, Avrupa, Japonya ve ülkemiz örnek olarak verilebilir.
Temsili demokrasiler de siyasi partilerin varlığı çok önemlidir.
‘’ Demokratik rejimler, iktidarın meşru bir şekilde ( özgürce ve adil bir şekilde yapılan seçimler yoluyla ) el değiştirebildiği tek rejimdir. Dolayısıyla siyasi partiler olmaz ise bütün vatandaşların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri ve iktidara etki edebileceği bir mekanizma da olmaz. ‘’[7]
Her bir birey istediği partiye, sendikaya veya derneğe üye olabilir. Bireyler istedikleri partiye oy verebilir, uygun gördüğü partiden aday olabilir veya seçimlere bağımsız olarak katılabilir. Seçimlerin özgür, adil ve demokratik olabilmesi için devletin bütün adaylara ve partilere eşit mesafede olması gereklidir. Adaylar ve partiler kitle iletişim araçları üzerinden tüm topluma seslenebilmeli ve eşit rekabet koşullarında mücadele etmelidir. Seçimlerin güvenliğinden tamamen devlet sorumludur. Herhangi bir anlaşmazlık veya yolsuzluk durumunda bağımsız mahkemelerin konuyu çözüme kavuşturmaları elzemdir. Ülkemizde seçimler ve yaşanılan süreçlerle karşılaştırıp yorumlarda fikirlerinizi açıklayabilirsiniz.
LİBERAL DEMOKRASİ
‘’ Toplumsal sözleşme metni olarak kabul edilen anayasalarda devletin güç ve yetkilerinin sınırlandırıldığı, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir yönetim şeklidir. Liberal sosyal düzenin ilkeleri üzerinde toplumsal uzlaşmanın sağlandığı ve siyasal iktidarların anayasanın sınırları içinde güç ve yetkilerini kullandığı yönetim şekli liberal demokrasidir. ‘’[8]
Liberal demokrasi, bireyin hak ve özgürlüklerini temel alarak devletin birey karşısında gücünün sınırlandırılmasını ister. Hukukun üstünlüğünün olduğu toplumlarda hukuk, bireyi devlete ve diğer insanlara karşı korur. Günümüz Türkiye’sinde ise hukuk, ‘bana göre devleti bireye karşı korurken üstünlerin hukukunu oluşturmuştur.’
Günümüzde liberal, çoğulcu, temsili demokrasi en yaygın olarak kullanılan demokrasi türüdür. Parlamenter sistem, başkanlık veya yarı başkanlık, meclis hükümeti gibi sistemlerle birçok ülkede uygulanmaktadır. Bir demokrasinin en önemli özelliği vatandaşların özgürce kamusal hayata katılabilmesidir. (seçimlere katılma, oy kullanma, seçilme, kuruluş ve derneklere üye olma gibi.)
Demokrasilerde bireyler siyasal liderleri eleştirebilmeli ve sürekli uyarabilmelidir. Bu yüzden basın ve ifade özgürlüğü çok önemlidir. Özgür, güçlü ve tarafsız bir medyanın olduğu ülkelerde siyasetçiler her zaman diken üstünde olmalıdır. Tüm işlerinin hukuk önünde şeffaf bir şekilde yapmalıdırlar.
Demokrasiler de azınlıkların hakları, evrensel insan hakları beyannamesi gibi birçok belgede güvence altına alınmıştır. Dolayısıyla çoğunluk yasa yaparken azınlıkların haklarına saygı göstermek zorundadır.
‘’ demokrasilerde, vatandaşların hakkını koruyan, düzeni sağlayan ve hükümetin gücünü sınırlayan hukukun üstünlüğü mevcuttur. Tüm vatandaşlar kanun önünde eşittir. Hiç kimseye dil, din, ırk veya etnik grubundan, cinsiyetinden veya cinsel tercihinden dolayı ayrımcılık uygulanamaz. ‘’[9]
Yazımızın sonuna gelirken fikirlerinizi, düşünce ve eleştirilerinizi yorumlara yazabilirsiniz. Saygı ve sevgiyle kalın…
[1] Yavuz Özdemir, Ufuk Şimşek, Elif Aktaş, ‘’ Demokrasi Üzerine ‘’ Dergipark.org.tr ( 2006 , syf. 3 )
[2] Doç. Dr. Murat Aktaş, Demokrasi Kavramına Eleştirel Bir Bakış, Anemon Dergisi ( Anemon ; Muş Alpaslan Üniv. Sosyal Bilimler Dergisi, syf 89.)
[3] Yavuz Özdemir, Ufuk Şimşek, Elif Aktaş, ‘’ Demokrasi Üzerine ‘’ Dergipark.org.tr ( 2006 , syf. 4 )
[4] MÖ 640-560’ta yaşadığı tahmin edilen, Atinalı devlet adamı ve şair. Yaptığı reformlarla Atina demokrasisinin temelini attığı kabul edilir. ( kaynak; Vikipedia)
[5] Alman Keşiş, Teolog, Üniversite profesörü, Protestanlığın babası ve Luterciliği yaratan, geliştiren ve yayan kişi. ( kaynak;Vikipedia)
[6] Yavuz Özdemir, Ufuk Şimşek, Elif Aktaş, ‘’ Demokrasi Üzerine ‘’ Dergipark.org.tr ( 2006 , syf. 8)
[7] Doç. Dr. Murat Aktaş, Demokrasi Kavramına Eleştirel Bir Bakış, Anemon Dergisi ( Anemon ; Muş Alpaslan Üniv. Sosyal Bilimler Dergisi, syf. 93 )
[8] Doç. Dr. Murat Aktaş, Demokrasi Kavramına Eleştirel Bir Bakış, Anemon Dergisi ( Anemon ; Muş Alpaslan Üniv. Sosyal Bilimler Dergisi, syf. 94 )
[9] [9] Doç. Dr. Murat Aktaş, Demokrasi Kavramına Eleştirel Bir Bakış, Anemon Dergisi ( Anemon ; Muş Alpaslan Üniv. Sosyal Bilimler Dergisi, syf. 99 )