07 Kasım 2024 Perşembe
Kimi zaman hepimizin beli aralıklarla ölüme düşüncesine kapıldığı zamanlar oluyor bununla beraber Ölüm korkusu insanların hayatına derin şekilde yerleşen bir histir ve kültür, yaş ve inanç sistemleri ile bağlantılı olarak var olur. Korku, koruyucu bir mekanizma olarak hizmet ederken ölüm fobisi genellikle bilinmeyen hakkında varoluşsal soruları ve endişeleri tetikler. Edebiyat, felsefe ve psikolojide incelenen bu korkuyu anlamak, insanın durumuna ve yaşamda anlam arayışına bir bakış sunar. Genelde bu düşünce yaa çok yakınını kaybettiğinde yada ölüme tanıklık etiğinde bu duygu ve düşünce bilinç altımıza yerleşir. Ölüm, yaşamın eşiğinin ötesinde bulanık ve belirsiz bir alanı temsil eder. Ölümün ardından neler olacağına dair belirsizlik, kaygıları tetikler ve kaçınılmaz olan korkuyu oluşturur. Ölümün bilinmezliği, varoluşun anlamı ve ötesinde neyin olduğuyla ilgili soruları tetikler ve endişeleri artırır. Her canlı yaşamı boyunca sonsuza kadar yaşmak ister fakat diğer taraftan da ölümden sonra ki hayatı merak eder durur.
Dini inançlar, ölümle ilgili algıları ve tutumları şekillendirmede önemli bir rol oynar. Enbiya suresi 35. ayette şöyle deniliyor. Her can ölümü tadacaktır, yani dünyada kimsenin kalıcı olmadığının herkes zamanı gelince ölümü yaşayacaktır. Yaşarken ölümlere tanıklık ederken kişi üzerinde derin izler bırakır. Sevdiklerinin ölümünü görmek veya yaşamı tehdit eden durumlarla karşılaşmak gibi kişisel deneyimler, ruhsal travmalara yol açarak ölüm korkusunu yoğunlaştırabilir ve pekiştirebilir. Bu deneyimler, ölümlülüğün keskin hatırlatıcıları olarak endişeleri artırır.
Ölüm korkusu yaşayan bireylerde görülen en belirgin belirtiler anlık bir tehdit olmasa bile kişiler sürekli kaygı ve huzursuzluk hissederler. Bu kaygı genel korku hissi olarak veya kişinin kendi ölümlülüğü ile ilgili belirli endişeler olarak ortaya çıkabilir. Bu korkularla baş edebilmek için, ölüm korkusu, bireyleri ölüm veya ölümlülükle ilgili durumlardan veya konuşmalardan kaçınmaya yönlendirebilir. Bireyler, hastaneler veya mezarlıklar gibi ölümle ilişkilendirilen yerlerden de kaçınmalıdırlar. Sürekli matem havası olan durumlardan kaçınmaları gerekir. Eryada geç hepimiz ölümle yüzleşeceğiz fakat yaşarken sürekli her an ölümü düşünmekte insanı her an ölündürmekten başka bir işe yaramamaktadır.
Kadın cinayetleri Türkiye’nin gündeminden düşmüyor. Gün geçmiyor ki yine bir kadın cinayetiyle uyanıyoruz. Herkesin olaylara bakış açısı ise farklılık gösterirken, kimisi siyasi, ekonomik, etik ya da psikolojik bir bakış açısında tartışıyor. Kimileri de kadın cinayetlerinin nedeninin şiddet içeren diziler olduğunu dile getiriyor. Zira yerli dizilerde kadına şiddet uygulandığı sahneler çok ve bunların günden güne azalması gerektiği yerde giderek artıyor. Bir yandan kadınların dünyanın farklı farklı noktalarda yaşanan şiddetlerin kamuoyuna yansıması nedeniyle dizilere konu olurken, diğer taraftan da insanları şiddete meyil etiği konusunda tartışma yaratmakta. Cinayet sebepleri olarak ise tartışma, kıskançlık ve aldatma şüphesi ön plana çıkmaktadır. Dikkate alınması gereken diğer konular ise eğitim düzeyinin düşük olması, ekonomik sıkıntılar yanlış ilişkiler ve ataerkil toplum özelliğinin kadın cinayetlerinde aile içinde yaşanın aile içi şiddet önemli risk faktörleri olduğu da söylenebilir.
Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddetin ve şiddetin en uç noktası olan kadın cinayetlerinin gün geçtikçe arttığı görülmektedir. Bu açıdan, kadına yönelik aile içi şiddet karşısında gerekli önlemlerin alınması ve kadın cinayetlerinin durdurulması adına, kadın cinayetlerindeki fail ve maktullerin belirli özelliklerinin saptanması amaçlanmıştır. Ancak yapılan Çalışmada, şiddetten ölen kadınlar için dijital anıt kapsamında oluşturulmuş bir internet sitesinde arşivleri arasında gerçekleşen kadın cinayetleri incelenmiştir. 335 kadın maktul ve 318 erkek failin sosyodemografik bilgileri, faillerin geçmiş suç öyküleri ve psikiyatrik bozukluklarına dair bilgiler ile işlenen cinayete dair bilgiler tespit edilmiştir. Kadın cinayetlerinde faillerin büyük bir kısmının kadının partneri olduğu, fail ve maktullerin çoğunlukla 50 yaşın altında oldukları ve vasıfsız işte çalıştıkları görülmüştür. Cinayet sebebi olarak tartışma, kıskançlık ve aldatma şüphesi ön plana çıkmıştır.
Bu çalışma sonucunda eğitim düzeyinin düşük olması, ekonomik sıkıntılar ve ataerkil toplum özelliğinin kadın cinayetlerinde önemli risk faktörleri olduğu görülmüştür. Bu risk faktörlerini belirlemenin, gün geçtikçe artan kadın cinayetlerini önlemede önemli olduğu söylenebilir. Cinsiyet ayrımı olmadan, Şiddetin her türlüsü asla kabul edilir bir şey değil! Hele ki kadınlar yönelik yapılan fiziki, psikolojik ve maalesef ki çoğu zaman ölümle sonuçlanan cinayetler kadınların mağduriyetini bir kes daha ön plana gelmektedir. Bu şiddetlerin önüne ne zaman geçilecek bilemiyorum ama biran önce geçilirse en azında şiddet altında olan kadınların hayatları kurtulabilir ve onlara daha özgür bir yaşam ortamı sağlanabilir. Susarak yâda sineye çekerek, görmezden gelerek maktul ve suçlulara caydırıcı cezalar vermeyerek şiddetin önüne geçemeyiz. Ancak bu konuda yeni yaptırımlar ve caydırıcı cezalar verilirse durdurulur hale gelebilir. Bende tüm kadınların yerine bir kes daha, (susmuyoruz korkmuyoruz ve itaat etmiyoruz diyerek yazımı noktalıyorum.)
Sevgiyle kalın
Türkiye’de iyileştirilmesi gereken büyük sorunlardan biride işsizlik, gelin TÜK’in 2023, 2024 verilerine, cinsiyet ve yaş gurubuna göre ülkemizde ki işsizlik oranlarına bakmaya. TÜİK Kurumsal. Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2023 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre 166 bin kişi azalarak 3 milyon 424 bin kişi oldu. 10 Eylül 2024 tarihinde açıklanan işgücü istatistiklerine göre işsizlik oranı 2024 yılı Temmuz ayında yüzde 8,8 seviyesinde gerçekleşti. İstihdam edilenlerin sayısı 32 milyon 712 bin kişi, istihdam oranı ise yüzde 49,6 oldu. İşgücü 35 milyon 879 bin kişi, işgücüne katılma oranı yüzde 54,4 oldu. Yani TÜİK’İN veri analizi bu şekilde fakat bide verilere yansımayan analizlere bakacak olursak durum biraz daha olumsuz hata kötü bile diyebiliriz.
DİSK’in yaptığı çalışamaya baktığımızda ise DİSK-AR tarafından TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Temmuz 2024’te 10 milyon 681 bin kişi olarak gerçekleşti. TÜİK’e göre pandemi öncesinde, 2019 Temmuz’da yüzde 13,9 olan dar tanımlı işsizlik Temmuz 2024’te yüzde 8,8 olarak gerçekleşti. Ancak aynı dönemde geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 19,3’ten yüzde 26,5’e yükseldi. Son 1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 1 milyon 977 bin artarak 8,7 milyondan 10,7 milyona yükseldi. Covid-19 salgını sonrası geniş tanımlı işsizlik oranı 7,2 puan, geniş tanımlı işsiz sayısı ise 4 milyon 75 bin kişi arttı.
Türkiye’de bir yandan kadınların istihdama katılma oranları erkeklere göre oldukça düşük seyrederken öte yandan Türkiye’de kadın işsizliği erkeklere kıyasla oldukça yüksek seyretmeye devam ediyor. Kadın işsizliği ile erkek işsizliği arasındaki fark açılıyor. Buda öyle görünüyor ki Türkiye’de kadınlara yeteri kadar istidam sağlanmadığı anlamına geliyor. TÜİK tarafından açıklanan dört ayrı işsizlik türünde de kadın işsizliği erkek işsizliğinden oldukça yüksek seyrediyor. Temmuz 2024’te mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 7,0 iken kadınlarda yüzde 12,4 olarak gerçekleşti. Geniş tanımlı işsizlik işgücü erkeklerde yüzde 21,1 kadınlarda ise yüzde 35,7 olarak hesaplandı. Geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki fark 14,6 puandır.
Türkiye’de işsizliğin mağduru olan kadınlar gibi gençlerde iş bulmakta sorun yaşıyor ve işsizliğin yol açtığı sorunları en çarpıcı biçimde yaşayan kesimlerden biri da gençlerdir. Türkiye’de işsizliğin en belirgin nedeni ise Düzensiz göçmen sorunu, hızla artan nüfus sayısı. Bir diğer nedende ekonomide ki kötü gidişat, Enflasyonun yükselmesi iş sahiplerin işçinin ücretlerini ödeyemeyecek duruma gelmesi ve kendince küçülmeye yoluna gitmesiyle işsizlik nedenleri arasında yer almaktadır. İşsizlik şuan için ülkemizde ciddi bir sorun ve çözüm aranması gereken acil bir ihtiyaç.
Sevgiyle kalın
Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Adalet kavramı temelde hukuk kurallarına uygunluğu içerir. Adalet insan davranışlarının doğru olup olmadıklarını gösteren en önemli ilkedir. Haksızlık ve onun sonucu olan adaletsizlik yasalara uymamak, her zaman fazlasını istemek ve eşit olmamak anlamına gelir. Hak ve adalet ise yasaya uygun davranmak ve eşitliğe riayet etmek demektir. Adalet deyince akla önce kendi haklarını yeterince savunamayacak durumda olanlar gelir. Bu kapsamda ilk akla çocuklar gelir. Maalesef ki ülkemizde hukukun üstünlüğün sağlanmadığı, adaletin birçok şekilde tecili etmediği gibi çocuk hakları yaslarında yeterince sağlanmamaktadır. Çocuklar korunmasında oldukça geride kaldık en büyük eksiklik ise eğitimsizlik ve bilinçsizce ebeveynlerden kaynaklanıyor. Çocuk hakları, insan eğitimi ele alınması gereken önemli konu.
Çocuk hakları, insan hakları Konusu son derece hassas ve ele alınması gereken ciddi bir konu. Gün geçmiyor ki bir çocuk faili meçhul bir cinayete kurban gidiyor. Bu cinayetlerin incelenmesi sonucunda ortaya çıkan raporlarda bilirkişiler ne yazık ki ailelerinden yâda akrabalardan biri ortaya çıkıyor. Bir çocuk ilk dünyaya geldiğinde ilk güvendiği alan annedir, çocuk annenin kokusundan bile güven duyar ve bu olgu büyüdüğünde, erişkinliğinde ve hayata atıldığında da bu şekilde devam eder. Fakat ne yazık ki ilk güven duydukları dağlara kar yağdırıyorlar hemde en yakınları tarafından. Güvenleri sarsılıyor ve kendilerine zarar veriliyor ve hata öyle ki yaşam hakları ellerinden alınıyor. Pek bu çocukları kimden, nasıl ve kim koruyacak. ?
Araba kullanmak için bile ehliyet almamız gerekirken, herkesin çocuk yapması. Bilinçsizce bireylerin üremesine ne demeli! Eğitimsiz, sevgisiz kalan çocuklar, Allah verir rızkını deyip, ona bir gelecek sağlayamayan anne babalar, evliliği kurtarmak için yapılan bebekler. Yâda bir anlık zevkle dünyaya getiriline çocukları daha sonrada günahlarının örtbas edilmesi nedeniyle yaşam hakları elinden alınan korumasız masum çocuklar; her zaman diyorum herkes anne baba olmayı hak etmiyorlar. Kesinlikle her birey anne baba olmamalı. Bazı insanlar hiç evlenmemeli ve hiçbir şekilde anne baba olmamalı. Keşke evlilik cüzdanı gibi anne baba olabilmenin bir takım şartları ve cüzdanı olsaydı belki o zaman dünyamız gerçekten çocukların yaşayacağı güvenli bir yer olurdu. Bilmiyorum aslında konuşulacak tartışılacak hata bu konuda söylenecek çok şey var ama özerine basa basa ebeveynlere söyleyeceğim söz eğer adam akılı bu çocuklara bakamayacak yâda sahip çıkmayacaksanız, onlara sağlıklı güvenli yaşmak alanları sağlamayacaksanız, lütfen dünyaya getirmeyin. Bu masum çocukları kendi çıkarlarınız doğrultusunda kullanmaktan artık vazgeçin.
Sevgiyle kalın…
ANLAR
Eğer,yenıden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadıgım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doguşu izler,
Daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim.
Görmedigim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar,sadece anlar.Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında su,şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85’indeyim ve biliyorum…
ÖLÜYORUM…. Jorge Luis Borges
Değerli okuyucularım bu gün size Jorge Luis Borges şiiriyle satırlarıma başlamak istedim. Bu Şiiri okurken hayata yeniden başlamanın ne kadar önemli olduğunu da dikkate almanızı rica ediyorum. Ben bu şiiri ara ara hep açıp okuyorum, her okuduğumda ise, yaşıyor olduğuma, hala nefes alıyor olmama ve her şeye rağmen yeniden başlayabilme imkânına sahip olduğum için, kedimi şanslı hissetmeme olanak sağlıyor. Dolaysıyla buda yaşıyor olmam beni mutlu ediyor. Çünkü hepimizin zaman zaman kırılma noktaları, kendimizi mutsuz hissettiğimiz ve her şeyi boş verip yaşamanın anlamsız olduğunu düşündüğümüz zamanlar oluyor. Tama da bu noktada yaşamanın önemini anımsamamız için bir söze, bir dileğe, bir şiire, ihtiyacımız olabiliyor. Kendimizi motive etmemiz için bir şeyler okuduğumuzda ya da aklımızdan bir şeyler geçirdiğimizde, yeniden başlama göçünü kendimizde buluyoruz.
Hayatımızda önemsemeniz gereken bir diğer konu ise zaman! Zamanınızı nerde, nasıl ve neyle yâda kiminle geçirdiğiniz çok önemli. Zaman su misali akıp giderken, ne kadar çok güzel anı biriktirirseniz o kadar sizin için faydalı olur. Bunun içinde zamanınızı sizi, seven size, değer veren insanlarla beraber geçirmeniz ve gerektiğinde onlar için fedakârlık yapmalısınız. Hayallerinizi gerçekleştirmek için çok acele edin unutmayın ki her geçen gün ömrünüzden bir gün eksiliyor ve size verilen zaman limitiniz doluyor olabildiğinizce acele edin hayallerinizi gerçekleştirin ve zamanınızı güzel geçirin. Bunun yanı sıra hayatınızda sevgiyi ve sağlığı eksik etmeyin.
Sevgiyle kalın.