Karanlık, yine uykusunda yakalamıştı. Uzun günler ve geceler boyu göremediği rüyaları hayatında artık yok gibiydi. Boş boş tavana bakarken birden aklına geldi. Bir tek kendisi mi uyuyamıyordu.! Öylesine bir uyku eksikliği vardı ki hayatında, ölümün getireceği derin uyku ve sessizlik bile şuan ki haletiruhiyesinden iyi olurdu.
Ne olmuştu da dünya bu kadar saçma, memleket bu kadar cahil ve hayat bu kadar anlamsız hale gelmişti. Çeyrek asır önce bir virüs yayılmıştı. Adına bilgi çağı dedikleri, internetin, televizyonların, cep telefonlarının ve teknolojinin hakim olduğu bir dünya oluşmuştu… Kuşkusuz, insanoğlu tarihte hiç olmadığı kadar çabuk bir şekilde bilgiye ulaşabiliyordu. Bir tuşla uzaya ve derinliklerine gidebiliyordu. Buna rağmen insanlar tarihte hiç olmamış bir şekilde kirli ve yanlış bilgiye de maruz kalıyordu. Televizyonlar insanları bir aptal kafaya dönüştürüyordu. İşte böylesine absürd günlerde uyuyamıyordu Bay Hiç kimse.
Evet kendine hiç kimse diyordu. Herkes olmayan ama aynı zamanda herkes gibi bu hastalığa yakalanmış olan biri… Cehalet öylesine bir boyuta ulaşmıştı ki, çocukları ve sevgili eşi olmasa muhtemelen ölüm daha tatlı gelecekti. Düşünüyordu, düşünüyordu, düşünüyordu ve her şeyin sonunda boka sarıyordu hikaye. Cehaleti bitirecek bir aşı, ilaç veya yeni bir yöntem gerekliydi. O kendini kitap okuyarak ve çözüm üzerine düşünerek geliştiriyordu. Sonuç olarak şunu dedi ve yatağından kalktı : ‘’ En büyük cehalet kitap okumaktır. Size ne kadar eksik olduğunuzu ve binlerce kitap daha okumanız gerektiğini hatırlatır… ‘’
Hiç kimse işe doğru giderken kendisiyle aynı kıyafeti giymiş milyonlar gördü. Bir şey yapmalı diye düşündü. Hepsinin hikayesini yazacağını ve tüm insanların da bunu okuyacağına dair söz verdi…
Yazar; Hadican Canbeyli